1. HABERLER

  2. KÖŞE YAZISI 'MAKALE'

  3. Ali ihsan Alınak Yazdı.. Zurbe ê Hemmê, Bir Kafkasya Destanı!
Ali ihsan Alınak Yazdı.. Zurbe ê Hemmê, Bir Kafkasya Destanı!

Ali ihsan Alınak Yazdı.. Zurbe ê Hemmê, Bir Kafkasya Destanı!

PolitiKARS.com imtiyaz sahibi, mimar Ali ihsan Alınak, Kafkasya'daki göç hikayelerinin öznesi general Zurbe Bey'in destansı yaşamını, hatırasına saygıyla kaleme aldı.

A+A-

PolitiKARS.com imtiyaz sahibi, mimar Ali ihsan Alınak, Kafkasya'daki göç hikayelerinin öznesi general Zurbe Bey'in destansı yaşamını, hatırasına saygıyla kaleme aldı. İşte o yazı, 

zurbe-bey.jpgZURBE Ê HEMMÊ: BİR KAFKASYA DESTANI

Ekim Devrimi'nin kızıl dalgaları Kafkasya'yı sararken, Elegez Dağı'nın eteklerinde asırlık bir Kürt ailesinin kaderi yeniden yazılıyordu.

Ailenin büyük göçü, yüz yıllar önce Makû’dan Laçin’e, oradan Revan’a (Erivan) uzanan bir savruluştu. Yeni bir yurt, yeni bir hayat mücadelesiydi...

Aras, onların kaderiydi.

Her sabah karşılarında yükselen kadim dağ Ağrı, bu kez onları koruyabilecek miydi?

Millî aşiretinin Kafkasya’daki büyük temsilcisi Mala Eylas, bölgenin sosyal, ekonomik ve siyasal yapısının etkinliğinde Tebriz’den Erivan’a, Gümrü’den Tiflis’e uzanan geniş bir dostluk ağı kurmuştu.

Hemmê’nin Ağrı’ya bakan taş konağı, sürekli misafirlerle dolup taşardı. Kardeşi Eyîb’in zozanları ise zenginlik, bereket ve adaletin simgesiydi.

BİR ÇAĞIN SONU

1918’nin kasvetli kışında, Çarlık Rusyası’nın çöküşü ve Bolşeviklerin yükselişiyle birlikte Kafkasya’nın çok kültürlü dokusu paramparça oluyordu.

Hemmê/Xemê Bey’in taş konakları artık yalnızca misafirleri değil, çağın getirdiği endişeleri de ağırlıyordu.

Ermeni kirvelerinin verdiği kara haber, bir medeniyetin sonunu haber veriyordu, "Tehcirin öfkesi bize de sıçrar, gidin!"

Kaygılar büyüyordu. Korkuyla cesaret arasında bir yarış başlamıştı.

Osmanlı’ya aidiyetleri yoktu; bilmezlerdi... Onların hikâyesi Rusya ile şekillenmişti.

Dağlar onları, onlar da dağları bellemişti. Yüzyıllardır bu topraklarda kök salmışlardı.

Ta ki o güne kadar...

Talin’den gelen haber her şeyi değiştirdi. Dostları, kirveleri olan Ermeniler, tehcirin acısını taşıyan Muşlu muhacirlerin öfkesini anlattılar.

Bir gece, o büyük serveti, konakları, tarlaları geride bırakıp Aras’ın öte yakasına, Iğdır’a doğru yola koyuldular. Yalnız değillerdi; civar köylerdeki akrabaları ve bölgenin diğer Müslüman halkları da aynı göç yolundaydı.

Hemmê’nin kardeşi Eyîb (Eyîb ê Hecî Salih) torunu Hado’nun ilk çocuğu dedem Avdo, henüz kırk günlük bir bebektir. Nenem Emîna Reşo da öyle... Anneannem Fatê Hesen, abisi Hado’nun sırtına bağladığı kundaktaki oğlu Avdo ile o zorlu yolculuğu tamamladı.

Dedemin "welat" diye iç çektiği o topraklara duyduğu hasret, belki de o günlerin ruhuna kazınmıştı.

Ailenin hikâyesi ikinci büyük göçle ilkin Iğdır’a, Bayazıt’a ve nihayetinde Digor’a uzandı. Ama özlem, mülteci yüreklerini asla iyileştirmedi.

ZURBE BEY, ÇAĞLARIN KAVŞAĞINDA BİR ADAM

Bu göçün öznesi, Hemmê ve Eyib’in ailesinin göz bebeği, general oğul Zurbe Bey’in hikâyesinde saklıdır.

Zurbe, Hemmê Bey’in en kıymetlisi, Gulavê babasının gururu olmuştu...

Onun kişiliğinde Rus kültürünün inceliği, Kafkasya’nın asaleti ve Kürt geleneğinin cesareti birleşmişti.

Tiflis’te tıp, Moskova’da siyaset bilimi okumuş bu entelektüel, aynı zamanda Iğdır’ı kurtaran bir milis komutanıydı.

Kafkasya’nın son beyefendisi general, yüreği parçalanarak izlemişti bu göçü! Moskova’nın görkemli salonlarında eğitim görmüş, Tiflis’in entrikalarını çözmüş bu bilge adam, şimdi çaresizdi.

Iğdır’da bir kahramana dönüştüğü günlerde bile geceleri Elegez’in rüyalarıyla uyanıyordu.

Bir ömür "geri döneceğiz" diye umutla beklerken, Sovyet ve Türkiye’nin çizdiği sınırlar yasaklarla örüldü. Artık yollarına devam etmek, kaçakçılık kadar tehlikeliydi.

Rus kültürüyle yetişmiş, Kafkasya’nın acımasız gerçekleriyle yoğrulan Zurbe Bey, gücünün çaresizliğini yaşıyordu.

Türkiye’nin tekçi politikaları ise Kürt isyanlarını körüklüyordu...

Oysa güçlüydü. Bildiği yedi dil, diplomasi yeteneği içten içe kemiriyordu onu.

Nihayet ferman geldi!

Ülke isyanlar ve başkaldırılarla yangın yeri iken 1926’da potansiyel tehlike görülerek Balıkesir’e mecburi iskana sürgüne gönderildi.

Bir süre orada kaldı.

Rivayet odur ki, Mustafa Kemal onu Ankara’da misafir eder ve "General Zurbe Bey, seni ve bilgini, yeteneğini yanımda isterim." der.

Zurbe Bey bu teklifi reddeder!

Balıkesir’e sürgün edildiğinde, Mustafa Kemal’in "Ankara’ya gel" teklifini reddedişi, belki de son büyük duruşuydu. 

Bu red yalnızca bir siyasi tavır değil, aynı zamanda bir medeniyet duruşuydu: "Ben köklerimden kopmam." Bu sözler, Kafkasya’nın çok kültürlü geleneğinin son manifestosu gibiydi.

Reddetti, Kars’a döndü.

KAYIP VATANIN ÇOCUKLARI

Ailesi, 1918’de tutunduğu bu topraklarda, Kafkasya’nın asil halklarının mirasıyla Ağrı’dan Kars’a, Ardahan’dan Bayburt’a, Van’dan Bingöl’e kadar direndi.

Onları ayakta tutan, topraklarına duydukları derin bağ ve hiç dinmeyen özlemdi.

Ölüm onu, tam da kardeşinin Halefoğlu köyündeki evinde misafirken buldu. Son nefesinde dudaklarından "Welat..." kelimesi döküldü.

Zurbe ê Hemmê, tarihe onurun her şeyden üstün olduğunu kanıtlayarak gitti.

Annemin annesi Fatê ile büyük dedem Hado ê Hesen’in annesi Heve’nin biricik kardeşi... Tarihin en mert fedailerinden biriydi O!

Torunlarından Avdo’nun oğlu Mahmut (Mahmut Alınak), bu acıyı/hasreti bir romanda ölümsüzleştirdi. Kafkasya’nın sınır hattında geçen bu hikâye, gerçeklere yeni bir soluk getirdi. Zurbe’nin bir Ermeni kızına duyduğu saf aşk, vatan hasretinin bir yansıması gibiydi.

Bugün, bir asır sonra, mülteci yüreğimin kanadığı bu satırlar, ona ve mirasına duyduğumuz saygının bir ifadesi olsun.

Bir madalyası bile olmadı! O ise zaten istememişti... Ama yüreğimize kazınmış bir destanı var!

Bi rêzdarî / Saygıyla...

 

Kars / 20 Mayıs 2025

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar PolitiKARS.com tarafından onaylanmamaktadır.
1 Yorum