Usame Bin Ladin ÖLDÜRÜLDÜ

Usame Bin Ladin ÖLDÜRÜLDÜ

El Kaide lideri Usame Bin Ladin İslamabad'da bir sığınakta öldürüldü.

A+A-

ABD’nin küresel egemenliğinin sembolleri olarak nitelendirilen New York’taki ikiz kulelere iki yolcu uçağı kullanılarak gerçekleştirilen saldırının sorumlusu El Kaide lideri Usame Bin Ladin Pakistan'da yapılan bir operasyonla öldürüldü.

ABD Başkanı Barack Obama yaptığı açıklamada Usame Bin Ladin'in öldüğünü belirterek, cesedinin ellerinde olduğunu söyledi.

Ladin’in öldürülmesiyle adaletin yerini bulduğunu söyleyen Obama açıklamasında şöyle dedi: "Operasyonda hiçbir ABD'linin burnu bile kanamadı. El Kaide pek çok ülkede sayısız Müslüman'ın da canına kıydı. Pakistan'ın içinde de gerekirse harekete geçeceğimizi söylemiştik. Pakistan'la ortak istihbarat çalışmaları Bin Ladin'in nerede olduğunu bulmamızda büyük faydaları oldu. Bin Ladin'in öldürüldüğü bir günün kendileri için de tarihi olduğu konusunda hemfikirler. ABD'ler bu operasyonu gerçekleştirenlere teşekkür ediyorlar. 11 Eylül'den sonra her şeye rağmen yeniden inşa etmemiş olmamız, bizim açısından en büyük başarıdır."

11 EYLÜL VE SONRASI

ABD’nin küresel egemenliğinin siyasal, ekonomik ve askeri merkezlerinin hedef alındığı 11 Eylül saldırıları aslında dünyanın 21. yüzyıldaki gidişatına bir anda damgasını vurdu.

New York’taki ikiz kuleler, iki yolcu uçağı kullanılarak gerçekleştirilen kamikaze saldırılarıyla yıkıldı. Washington’da bulunan ABD Savunma Bakanlığı’nın beşgen binasının bir kenarı da aynı şekilde tarafından yıkıldı. Bir diğer uçakta Beyaz Saray’a doğru giderken “henüz belirlenemeyen bir nedenle” düştü. Sonuçta tam 2 bin 792 kişi saldırılarda hayatını kaybetti.

Saldırılar ABD’ye ilk anda müthiş bir şok yaşattı. İkinci Dünya Savaşındaki Pearl Harbor saldırısının ardından ülke sınırları içerisinde yaşanan bu saldırının sonuçları 21. yüzyılın ilk on yılının siyasi çehresini temelden sarsacak nitelikteydi.

‘YA BİZİMLESİNİZ, YA ONLARLA…’

Saldırının ardından hemen hemen dünyadaki bütün devletler ABD ile dayanışma içinde olduklarını duyurdu. Ancak ABD’nin istediği dayanışmadan çok daha fazlasıydı. Bunu da dönemin ABD Başkanı George W. Bush şöyle açıklayacaktı: "Yurttaşlarımız, hayat tarzımız ve özgürlüğümüz, kasıtlı ve seri terörist saldırılara maruz kaldı... Terörist saldırılar, en büyük binalarımızın temellerini sarsabilir, ama Amerika'nın temellerine dokunamaz. Bu eylemleri gerçekleştirmiş olanlarla, onlara yataklık etmiş olanlar arasında bir ayrım gözetmeyeceğiz. Bu terörizm değil savaştır.” Bush bu sözlerinin ardından hemen bütün dünyayı "Bu savaşta ya bizimlesiniz, ya onlarla” sözleri ile tehdit etti. Zaten ne olduysa bu sözlerden sonra oldu.

ABD saldırılara çok hızlı bir biçimde refleks verdi. Olaydan sadece 3 gün sonra ABD Kongresi 40 milyar dolarlık “terörle mücadele” bütçesi ayırdı. ABD hiçbir uluslararası kurum veya kuruluşun onayını almadan saldırıyı gerçekleştiren El Kaide örgütünün merkezi durumundaki Afganistan’a askeri operasyon için hazırlıklara başladı. Bu süreçte NATO bile ABD’nin net bir girişimi olmadan, ittifakın herhangi bir ülkesinin saldırıya uğraması durumunda diğer ülkeleri savaş ilanıyla sorumlu kılan 5. maddesini yürürlüğe koydu. Ancak ABD, Afganistan savaşı için yanına sadece İngiltere ve Avustralya askerlerini aldı.

7 Ekim tarihinde Afganistan bombardımanına başlayan ABD kısa sürede ülkede egemen olan Taliban rejimini yerel güçlerin de yardımıyla yıktı. 3,700 sivilin ölümüyle sonuçlanan operasyonda bir o kadar da Taliban savaşçısı ve El Kaide üyesi öldürüldü.

Bu arada o günlerde Amerika’da nereden gönderildiği belli olmayan şarbon mikrobu taşıyan mektuplar çok çeşitli adreslere postalanıyordu. Toplumda inanılmaz bir histeri ve paranoya gelişiyordu. Toplumu alınacak güvenlik önlemlerinin gerekliliği konusunda olağanüstü bir şekilde hazır gören ABD idaresi peş peşe hukuk tanımazlıklar yapmaya ve insan hak ve özgürlüklerini kısıtlamaya başladı. Bunun ilk örneği olarak 11 Eylül’den sonra gözaltına alınanlar aylarca hiç kimse ile görüştürülmeden tutuldu. Bunlardan bazılarını işkence yapıldığı iddia edildi.

Afganistan operasyonu sonrasında yakalanan 600’ü aşkın kişi ise Küba’daki Guantanamo üssüne getirilerek kafeslere kapatıldı. Hala mahkemelere çıkartılmadan esir olarak orada tutuluyorlar...

‘ŞER EKSENİ’ İLAN EDİLİYOR…

ABD, Afganistan operasyonunu hemen ardından yaptığı ünlü bir ulusa sesleniş konuşmasında idaresinin bundan sonraki hedefini açıkladı. İran, Irak ve Kuzey Kore’yi “şer ekseni” ülkeleri olarak tanımlayan Bush açıklamasının hemen ardından Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin sahip olduğunu iddia ettiği kitle imha silahlarının yarattığı tehdidin “bertaraf” edilmesi konusunda uluslararası alanda destek arayışına girdi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Irak’a yönelik bir silah denetimleri konusunda harekete geçiren ABD, denetçilerin eli boş dönmesine rağmen Fransa, Rusya ve Almanya gibi güçleri ve tüm BM otoritesini karşısına alarak İngiltere ile birlikte Irak’a girdi.

Ve aynı Afganistan aradan geçen onca yıla rağmen çatışmaların en şiddetli dönemlerinden birini yaşıyor.

İkiz kulelerinin yıkılmasından bu yana Afganistan ve Irak’ta 1 milyonu aşkın insan öldürüldü. Milyonlarca kişi göç etti... Ve her iki ülkede savaş sürüyor...

Saldırıların ardından El Kaide ve ona bağlı ya da ilişkide olan gruplar birçok saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırıların hiçbiri çok büyük etki yaratmadı ancak özellikle ABD’nin ipleri elinde tutması yönündeki gerekçelerinin artmasına sebebiyet verdi. Bu süreç içerisinde Endonezya’nın Bali adası, Kenya’nın Mombasa, Fas’ın Kazablanca şehri, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad, Bombay, Bağdat, İstanbul ve Yeni Delhi’de yaşanan saldırılarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti.

11 Eylül’ün ardından ülkelerin güvenlik harcamaları olağanüstü bir şekilde artış gösterirken uluslararası hukuk ve insan haklarının ayaklar altına alındı. “Teröre karşı uluslararası bir koalisyon” iddiasında olan bazı ülke hükümetleri bu havayı kendilerine muhalif hareketlerin bastırılması yönünde kullandı.

Bunun en çarpıcı örneğini İsrail oluşturdu. İsrail, Nisan 2001’de tüm Batı Şeria’yı kapsayan büyük bir operasyona başlattı ve toplam 2,000’e yakın kişi hayatını kaybetti.

MÜSLÜMAN GÖÇMENLER HEDEFTE

Avrupa Birliği ve ABD nezdinde oluşturulan “terörist örgütler” listeleri ile çok sayıda baskıcı rejimlere karşı mücadele veren örgüte “terörist” damgası vuruldu. “Terör” korkusu nedeniyle uluslararası hukuk kuralları bir tarafa ülkeler kendi hukuklarını bile çiğnedi. Göç alan ve bununla ayakta duran çok sayıda ülke de göçmenlik kanunlarını sertleştirdi. Ülkeler toprakları içinde yaşayan yabancı kökenli kişileri fişlemeye başladı. Yabancı Müslüman göçmenler modern çağın ‘yeni barbarları’ olarak damgalandı.

11 Eylül’ün üzerinden bu kadar zaman yıl geçmesine rağmen hala dünyanın birçok ülkesinde etkilerini görmek mümkün. En fazla Ortadoğu’nun etkilendiği bu saldırıda hala insanların kafasında soru işaretleri bulunuyor.

ÇOK ŞEY DEĞİŞMEZ?

Obama ekranların karşısına çıkıp El Kaide Lideri Bin Ladin’in öldürüldüğünü duyurdu. Beyaz Saray önünde kutlamalar yapılıyor. Şimdi asıl soru küçük hücreler halinde örgütlenmiş olan El Kaide bundan sonra ne yapacak? Amerika için Ladin’in ortadan kaldırılması önemli bir başarı. Amerika’daki seçimlere bir buçuk sene kala Obama için Ladin’in öldürülmüş olması ciddi bir avantaj sağlayacaktır. Ancak bu Afganistan’daki savaşın kazanılması anlamına gelmiyor. Üstelik El Kaide ve radikal grupların intikam amacıyla yeni bir şiddet dalgasını başlatması güçlü olasılık olarak duruyor… Nitekim Obama açıklama yaptıktan sonra Amerika ve dünyadaki bütün Amerikan elçiliklerinde alarm en üst seviyeye çıkartıldı.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar PolitiKARS.com tarafından onaylanmamaktadır.