Şam'ın Şekeri
PolitiKARS.com imtiyaz sahibi, mimar Ali ihsan Alınak, Suriye'deki savaşın yansımalarını kaleme aldığı makalesinin ikinci bölümünü yazdı. İşte o yazı...
ŞAM'IN ŞEKERİ
"Geleceği inşa edebilmek için ortak zeminler bulmak ve karanlık düşmanlıkları bir kenara bırakmak, bugünden yarına dönüşüm için elzem hale gelecektir." (Ateş Topu - Ali İhsan Alınak)
DENGELER DEĞİŞİRKEN
2011 yılında Suriye'de savaş başladığında, birçok analist Beşar Esad ve Baas iktidarının kısa süre içinde düşeceğini öngörüyordu.
Ancak aradan geçen 14 yıl, bu çatışmayı postmodern bir savaş metodolojisine dönüştürürken; şiddet ve intikam alma yöntemlerinin ortak özelliği ise kan ve gözyaşı olarak ifade edilebilir.
ASİMETRİK SAVAŞ VE VEKÂLET UNSURLAR
Şiddet ve intikam alma yöntemlerinin vahşice denendiği sahada, vekâlet unsurların en barbar uzantılarıyla karşılaşıldı.
Amerika ve Rusya'nın öncülüğünde bloklaşan unsurlar arasındaki çatışmalar, "eğit/donat", "böl/yönet" prensiplerine dayanarak bir talan sürecine dönüştü.
Şam hükümetinin zayıflığı ve Rus-İran bloğunun hezimete uğraması, durumun en belirgin ayrıntılarından biri olarak öne çıkıyor.
ŞAM HÜKÜMETİNİN ZAYIFLIĞI
Son günlerde öne çıkan belirgin bir özellik, Şam hükümetinin zayıflığı ve Rus ile İran blokunun hezimetle sonuçlanan çırpınışları olurken; ABD, Türkiye ve paramiliter unsurlar ile Kürtlerin durumu, göreceli bir avantaj sağlamış görünüyor.
ABD VE TÜRKİYE’NİN STRATEJİK YETKİNLİĞİ
Savaşın başlangıcından itibaren, sahada en baskın unsurlar Amerika ve müttefikleriyken, Türkiye de pragmatik bir şekilde kendi stratejilerini geliştirdi.
Türkiye’nin göç ve mülteci politikası, uzun vadeli bir projenin saha yansıması olarak değerlendirildi.
Türkiye, muhalif paramiliter unsurlardan bir ordu kurarak Suriye'de her aşamada etkisini inatla artırmayı hedefledi. Muhalif kesimlerin Türkiye öncülüğündeki ilk dönem toplantıları ve sonrasında gelişen Astana süreci, bu etkinliğin lokomotifi olmuştur.
RUSYA VE İRAN'IN STRATEJİK ETKİSİ
Rusya'nın Şam üzerindeki etkisi ve İran'ın sahadaki pozisyonu, ilk dönemlerde güçlü bir kazanım sağlasa da, Kürtlerin Rojava’daki varlığı, Suriye’nin gelecekteki demokratikleşmesi bağlamında önemli bir faktör haline geldi.
Özellikle IŞİD barbarlığına karşı kazanılan zafer, bugünkü etkinliğin merkezi olarak Kürtlerin ve onların mücadelesinin adını duyurmuştur.
SURİYE MUHALEFETİNİN GÜÇLERİ
Arap Baharı'nın etkisiyle iktidarlarını revize eden Ortadoğu'nun totaliter yönetimleri teker teker düştü.
Tunus ve Cezayir ile başlayan, Mısır ve Libya'da kanla şekillenen ve Suriye'de ateş topuna dönen coğrafya, tüm kozların paylaşıldığı bir alan haline geldi.
Rusya ve İran'ın Şam hükümetini desteklemesi, bölgesel saflaşmayı artırdı. ABD, Kürtler ile ittifak geliştirirken; Türkiye, El Nusra ve El Kaide merkezli yapıları koruyarak yeni cepheler oluşturdu.
Körfez ülkeleri, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan da bu süreçte farklı hesaplar peşinde koştu.
Suriye, tüm bu dinamiklerin sahneye konduğu bir ateş topuna dönüşerek kanlı bir boğazlamayı IŞİD/DAİŞ eliyle yaşadı.
Tarihin en trajik anlarına sahne olan bu savaş sonrasında Suriye'deki muhalefet göreceli olarak, Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gibi unsurlarla şekillendi... Bu güçlerin etkinliği, Suriye'deki siyasi ve sosyal dinamikleri önemli ölçüde etkileyerek bugüne geldi.
KÜRTLERİN DURUMU VE TÜRKİYE’NİN POLİTİKASI
Kuzey Doğu Suriye (Rojava) Kürtleri, sürecin en belirgin kazananı olarak öne çıkmış, Türkiye tarafından ise "terörist" olarak lanse edilmiştir.
Bu durum, ülke içinde de siyasi baskılara dönüşmüş; parlamento da ve yerel de görevden almalar, tutuklamalar ile binlerce Kürt siyasetçi süreçten koparıldı.
Dış dengeleri ilmek ilmek fırsata dönüştüren Türkiye, içeride PKK lideri Öcalan ile barışmanın da yolunu, MHP lideri Devlet Bahçeli üzerinden deneyerek paradigmal bir değişim göstermektedir.
Tüm bu gelişmeler, bölgedeki güç dengelerini ve stratejileri derinlemesine sorgulamaya itmektedir.
Kısacası, tüm bu durumlar içerisinde Suriye'nin bölünmesi için gayretlerin çoğaldığı ve her şeyin "Şam'ın şekeri" için olduğunu söylemek abesle iştigal olmasa gerek!
07.12.2024
** editör notu.. bu yazı Şam hükümeti düşmeden önce kaleme alınmıştır!
yazarın notu..
ÇÖZÜLME
"Suriye'nin bölünmesi için gayretlerin çoğaldığı ve her şeyin "Şam'ın şekeri" için olduğunu söylemek abesle iştigal olmasa gerek!"
Suriye üzerine kaleme aldığım yazının son bölümünü yazmaya başlarken Şam'da Baas rejimi ömrünü tamamlayarak tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı.
Tarih, kendi döngüsü içerisinde bir sonu yaratırken aynı zamanda yeni bir başlangıcı da müjdeliyor.
Bu, insanlık tarihinin en acımasız hafızası olacak bir döneme adını verdi.
"Buzlar çözülmeden" romanında anlatılan kaymakamın, zor şartlar altında adalet arayışını sürdüren hikâyesi, belki de modern dünyanın kaotik durumlarını yansıtıyor.
Tüm cevaplar o adil kişilikte saklı. Kutsal topraklar üzerine bin yıllardır kavga eden halkların beklediği o an gelecek mi? Ancak coğrafyanın canavarları karşısında ne kadar başarılı olabileceği ise belirsizliğini koruyor.
Aslında bu ütopik varsayımların hepsinin gerçeği görmezden gelmek olduğunu belirtmekte fayda var.
Evet Şam düştü!
Düşüşü, vahşi bir despotun bedeninin darmadağın edilerek aşındırırcasına darmadağın edilmesiyle tanımlansa çok ağır olmamış olur...
Evet Şam düştü!
Hem de devasa bir gümbürtüyle darmadağın edilircesine.
Enkazında milyonları bırakarak düştü!
Kahraman kurtarıcısına kavuşmak hayaliyle düştü.
Evet Şam düştü...
Yıllar sürecek bir çatışmanın da fitilini ateşleyerek.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bu öngörü üzerine kehanetleri duyumsuyoruz. Genel geçer durum (?) Şam'da en güçlü kazanım Türkiye'nin olduğu gerçekliğidir. Bu söze itiraz edenlerin sesini duyumsar gibiyim. Türkiye on yıldan fazladır ilmek ilmek ördüğü politikasının kazanımını sahada en belirgin haliyle elde etti.
Türkiye'nin en büyük avantajı, Suriye toplumunun nezdinde kurtarıcı algısıyla özdeş olduğunu belirtmekte fayda var. Politik körlüğün dışında nesnel durum budur.
Türkiye'nin sınırından Şam'a kadar uzanan batı coğrafyada kabul gören bir yayılım mevcuttur. Muhalif unsurların Türkiye'nin bir parçası olduğunu an be an görmek bu gerçekliğin resmidir.
Evet, Türkiye sahayı domine eden yegane güçtür. Uluslararası güçler bunu fark ederek, olası siyasetlerini bu duruma göre revize etmeye başladılar.
İçerde Kürt siyaseti ile barış çabası Suriye üzerindeki etkinliği daha da pekiştirir gibi. Artık reel anlamda şunu belirtmek yanlış olmasa gerek: Türkiye, etkinliği ile İsrail'in sınır komşusu olarak mevzilenmiş durumdadır.
Bunun fayda ve riskleri uzun süre tartışılır gibi.
YAZIYA YORUM KAT