
Mahmut Övür: Yeşil İmam Hatipte....
Son yılların en kriminal ismi 'devlet tetikçisi' Yeşil'in son fotoğrafları ve oğlu Murat Yıldırım'ın yazdığı kitap yeni tartışmalarla sürüyor.
A+A-
Yeşil, imam hatipte öğrenciyken seçildi
Son yılların en kriminal ismi 'devlet tetikçisi' Yeşil'in son fotoğrafları ve oğlu Murat Yıldırım'ın yazdığı kitap yeni tartışmalarla sürüyor.
Bu tartışmanın sürmesinde yarar var...
Çünkü Türkiye'nin kirli ve karanlık tarihinin en önemli tanığı o...
Son olarak Star yazarı Şamil Tayyar, Yeşil'in askerlik yaparken "devşirildiği"ni yani istihbarat elemanı olarak görevlendirildiğini yazdı.
Tarih olarak da 1974 Kıbrıs çıkarmasını verdi.
Devlet adına tetikçilik yapan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın geçmişi, istihbaratla ilişkisi hem ilgi çekiyor hem de yakın tarihin "kirli ilişkileri"nin açığa çıkartılması açısından ipuçları veriyor.
O kirli geçmişin bir bölümünü daha önce bu köşede, "İmam hatipli derin Yeşil" başlığıyla yazmıştım... O yazıda yer alan bilgilere göre, Yeşil'in karanlık ilişkilerinin başlangıcı imam hatip öğrencisi olduğu yıllara uzanıyor.
Elazığ İmam Hatip'te Yeşil'le birlikte okuyan bir arkadaşı o günleri şöyle anlatıyordu:
"1968'de Elazığ İmam Hatip'te birlikte okuduk. Vasat bir öğrenciydi. Bir gün Türkçe öğretmeniyle gramer yüzünden tartıştı. Öğretmen ona tokat attı. O da sınıfın ortasında öğretmene yumrukla saldırdı. O nedenle okuldan 10 gün uzaklaştırıldı. Sonra da bir başka olay nedeniyle okuldan ilişkisi kesildi."
İşte o günlerde imam hatipli Mahmut Yıldırım, siyasi olarak "Milli Görüş" çizgisi içinde yer alan bir gençti.
Siyasetle ilgiliydi ama asıl ilgisini başka şey çekiyordu. Bu ilginin ne olduğunu eski bakanlardan Saadet Partili Rıza Teoman Güneri'ye sordum. Güneri, Yıldırım'ı çok iyi hatırlıyor ve şöyle diyordu: "O günlerde farklı ilişkileri vardı. Bu da bizim teşkilatlarda rahatsızlık yaratıyordu. Bunun üzerine ben de ilişkisini kestim."
Rıza Güneri'nin "O günlerde farklı ilişkileri vardı" derken kastettiği şey, liseli Yıldırım'ın devletin istihbarat örgütleriyle ilişkisiydi. Bu da şunu gösteriyor: Yeşil'in devlet istihbaratıyla ilişkisi daha lise yıllarından başlamış. Yani Yeşil, bir itirafçı falan değil, çok net biçimde bir istihbarat elemanıydı...
Bu arada tartışılan kitap Yeşil'in yaşayıp yaşamadığını da gündeme taşıdı.
Bu konuda somut hiçbir bilgi yok. En net bilgiyi bir dönem onunla birlikte çalışan Mehmet Eymür veriyor. Eymür'e göre Yeşil yaşamıyor. Onun kadar bu işleri bildiğimi söyleyemem ama yine de ölmediğine ya da öldürülmediğine inanıyorum.
Çünkü Yeşil hiç konuşmadı.
Konuşanlar ya öldürüldü ya da deşifre oldu.
Burada ilginç olan Yeşil'in çalıştığı kurumların sessizliği...
Kendi elemanlarının başına ne geldiğini bilmeyen bir istihbarat kurumu olabilir mi?
Bu beni şaşırtıyor. Tam da bu nedenle yaşıyor olması şaşırtmayacak.
Bu tartışmanın sürmesinde yarar var...
Çünkü Türkiye'nin kirli ve karanlık tarihinin en önemli tanığı o...
Son olarak Star yazarı Şamil Tayyar, Yeşil'in askerlik yaparken "devşirildiği"ni yani istihbarat elemanı olarak görevlendirildiğini yazdı.
Tarih olarak da 1974 Kıbrıs çıkarmasını verdi.
Devlet adına tetikçilik yapan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın geçmişi, istihbaratla ilişkisi hem ilgi çekiyor hem de yakın tarihin "kirli ilişkileri"nin açığa çıkartılması açısından ipuçları veriyor.
O kirli geçmişin bir bölümünü daha önce bu köşede, "İmam hatipli derin Yeşil" başlığıyla yazmıştım... O yazıda yer alan bilgilere göre, Yeşil'in karanlık ilişkilerinin başlangıcı imam hatip öğrencisi olduğu yıllara uzanıyor.
Elazığ İmam Hatip'te Yeşil'le birlikte okuyan bir arkadaşı o günleri şöyle anlatıyordu:
"1968'de Elazığ İmam Hatip'te birlikte okuduk. Vasat bir öğrenciydi. Bir gün Türkçe öğretmeniyle gramer yüzünden tartıştı. Öğretmen ona tokat attı. O da sınıfın ortasında öğretmene yumrukla saldırdı. O nedenle okuldan 10 gün uzaklaştırıldı. Sonra da bir başka olay nedeniyle okuldan ilişkisi kesildi."
İşte o günlerde imam hatipli Mahmut Yıldırım, siyasi olarak "Milli Görüş" çizgisi içinde yer alan bir gençti.
Siyasetle ilgiliydi ama asıl ilgisini başka şey çekiyordu. Bu ilginin ne olduğunu eski bakanlardan Saadet Partili Rıza Teoman Güneri'ye sordum. Güneri, Yıldırım'ı çok iyi hatırlıyor ve şöyle diyordu: "O günlerde farklı ilişkileri vardı. Bu da bizim teşkilatlarda rahatsızlık yaratıyordu. Bunun üzerine ben de ilişkisini kestim."
Rıza Güneri'nin "O günlerde farklı ilişkileri vardı" derken kastettiği şey, liseli Yıldırım'ın devletin istihbarat örgütleriyle ilişkisiydi. Bu da şunu gösteriyor: Yeşil'in devlet istihbaratıyla ilişkisi daha lise yıllarından başlamış. Yani Yeşil, bir itirafçı falan değil, çok net biçimde bir istihbarat elemanıydı...
Bu arada tartışılan kitap Yeşil'in yaşayıp yaşamadığını da gündeme taşıdı.
Bu konuda somut hiçbir bilgi yok. En net bilgiyi bir dönem onunla birlikte çalışan Mehmet Eymür veriyor. Eymür'e göre Yeşil yaşamıyor. Onun kadar bu işleri bildiğimi söyleyemem ama yine de ölmediğine ya da öldürülmediğine inanıyorum.
Çünkü Yeşil hiç konuşmadı.
Konuşanlar ya öldürüldü ya da deşifre oldu.
Burada ilginç olan Yeşil'in çalıştığı kurumların sessizliği...
Kendi elemanlarının başına ne geldiğini bilmeyen bir istihbarat kurumu olabilir mi?
Bu beni şaşırtıyor. Tam da bu nedenle yaşıyor olması şaşırtmayacak.
DP'de neler oluyor?
Hüsamettin Cindoruk'un DP başkanlığına seçilmesiyle merkez sağın nasıl bir rota izleyeceği merak ediliyor.
Bu konuda birbirine zıt iki görüş var:
İlk görüş sahipleri; "DP, Anavatan'la birleşse bile bu siyasi hareketten bir şey çıkmaz" düşüncesinde.
İkinciler daha umutlu; "AK Parti merkezi dolduramadığı ve son seçimle de kendi kabuğuna çekildiği için yüzde 10-15 bandında bir DP olabilir" diyor.
Ama asıl merak edilen soru şu: DP'yi bu noktaya kim taşıyacak?
Sorunun cevabı Cindoruk'un "DP'yi en kısa zamanda genç bir siyasetçiye teslim edeceğim" sözünde saklı.
Bu projenin arkasında 9. Cumhurbaşkanı Demirel ve Mesut Yılmaz'ın olduğu biliniyor. Zaten Demirel de işareti vermişti: Genç aday, Prof. Dr. Çağrı Erhan...
Önce Anavatan'la birleşme olacak, sonra da DP, Erhan'a teslim edilecek. Kolay görünmüyor ama bu köşede bu adın öne çıkacağını yazmıştık.
Şimdi, bu proje hayata geçiriliyor. Önce Çağrı Erhan, DP'nin siyasi işlerden sorumlu genel başkan yardımcısı oldu. Ardından arkasındaki güç ve destekle partinin iplerini ele geçirdi.
Kulislerde daha şimdiden partinin GİK üyelerinin ona yakın olmak için yarış içinde oldukları konuşuluyor...
Bu arada Ufuk Söylemez'in "Partinin AR-GE işlerini bana verin" demesinin bir işe yaramaması da bu etkinliğin bir parçası olarak yorumlanıyor.
Bu konuda birbirine zıt iki görüş var:
İlk görüş sahipleri; "DP, Anavatan'la birleşse bile bu siyasi hareketten bir şey çıkmaz" düşüncesinde.
İkinciler daha umutlu; "AK Parti merkezi dolduramadığı ve son seçimle de kendi kabuğuna çekildiği için yüzde 10-15 bandında bir DP olabilir" diyor.
Ama asıl merak edilen soru şu: DP'yi bu noktaya kim taşıyacak?
Sorunun cevabı Cindoruk'un "DP'yi en kısa zamanda genç bir siyasetçiye teslim edeceğim" sözünde saklı.
Bu projenin arkasında 9. Cumhurbaşkanı Demirel ve Mesut Yılmaz'ın olduğu biliniyor. Zaten Demirel de işareti vermişti: Genç aday, Prof. Dr. Çağrı Erhan...
Önce Anavatan'la birleşme olacak, sonra da DP, Erhan'a teslim edilecek. Kolay görünmüyor ama bu köşede bu adın öne çıkacağını yazmıştık.
Şimdi, bu proje hayata geçiriliyor. Önce Çağrı Erhan, DP'nin siyasi işlerden sorumlu genel başkan yardımcısı oldu. Ardından arkasındaki güç ve destekle partinin iplerini ele geçirdi.
Kulislerde daha şimdiden partinin GİK üyelerinin ona yakın olmak için yarış içinde oldukları konuşuluyor...
Bu arada Ufuk Söylemez'in "Partinin AR-GE işlerini bana verin" demesinin bir işe yaramaması da bu etkinliğin bir parçası olarak yorumlanıyor.
Mahmut Övür
Gazeteci - Yazar
Gazeteci - Yazar
HABERE YORUM KAT