1944 Sürgünü

Ali ihsan ALINAK

Ali ihsan Alınak, 14 Kasım 1944'te Ahıska'dan ve sınır boyundan sürgün edilen Türk ve Kürtlerin unutulmaz hikâyesini yazdı, "..aynı vagonlarda, aynı kaderi paylaştılar. Bu acı, iki halkın ortak tarihidir."

İşte o yazı... 

ORTAK KADERİN KARANLIK GECESİ: 1944 SÜRGÜNÜ

Ahıska'dan Nahçıvan'a uzanan sessiz yolculuk, hafızamızda hâlâ boğazımıza düğümlenen bir çığlık…

SESSİZ BAŞLANGIÇ

1944 sonbaharında Kafkasya'nın serin rüzgarı yalnızca yaprakları değil, binlerce insanın kaderini de savurdu. Sovyet askerleri, ellerinde uzun listelerle köy köy dolaştılar. Her bir isim, bir haneyi, bir geçmişi, bir geleceği temsil ediyordu.

Stalin'in Türkiye üzerindeki stratejisinin ilk adımıydı bu. Türkiye savaşa girmemişti ama Sovyetler, bu tarafsızlıktan rahatsızdı. Sınırda yaşayan halklar, potansiyel tehdit olarak kodlandı. Ve böylece, bir gecede binlerce insan vagonlara doldurularak Orta Asya’nın bilinmezliğine sürüldü.

AYNI KADER

Sürgün yalnızca Ahıska'dan Türkleri ve diğer Müslüman halkları değil; bugünkü Ermenistan'ın sınır köylerinde yaşayan Kürtleri de içine aldı. Bu, etnik kimliklerin ötesinde bir 'sınır halkı' olmanın bedeliydi. Sovyetler, sınırın her iki yakasında yaşayanları aynı matematikle, aynı soğukkanlılıkla topladı.

Her bir vagon, bir stratejinin parçasıydı. Her bir aile, bir denklemin sonucu. 

VAGONLARDA DONAN GÖZYAŞLARI

İnsanlar birkaç saat içinde evlerinden alındı. Yanlarına yalnızca taşıyabildiklerini alabildiler. Geride kalanlar, yalnızca eşyalar değil; mezarlar, hatıralar, komşuluklar, çocukluklar oldu.

Yük vagonlarına doldurulan insanlar, günlerce süren yolculukta açlıkla, soğukla, hastalıkla boğuştular. Kimileri yolda can verdi. Kimileri vardıkları topraklarda hayata tutunmaya çalıştı. Ama hepsi, o gecenin sessiz çığlığını içlerinde taşıdı.

HAFIZANIN DERİN KUYUSU

Ben bu hikâyeleri çocukken dinledim. Sobanın başında, gözleri uzaklara dalmış büyüklerden. Digorlu komşularımızdan Terekeme Hamid amca ile Ağca halanın her anlatısı bir düğüm olurdu boğazımda. Her kelime, bir sızı gibi işlerdi içime.

O zamanlar anlamazdım belki, ama şimdi biliyorum; bu anlatılar, sadece geçmişi değil, bugünü de şekillendiriyor. Çünkü sürgün, yalnızca bir yer değiştirme değil, bir hafıza kaybıdır. Ve hafıza, ancak anlatıldıkça yaşar.

GÜNÜN GÖLGESİ

Son günlerde içimde yeniden kabaran bu hüzün, bana şunu hatırlattı; ortak kader, yalnızca tarih kitaplarında kalan bir kavram değil. Bugün hâlâ sınırların ötesinde, kimliklerin altında, dillerin arasında dolaşan bir gölge.

Sürgünlerin izleri, yalnızca toprakta değil; dillerde, şarkılarda, mezar taşlarında, çocuk isimlerinde yaşıyor. Ve biz, bu izleri takip ettikçe, geçmişin karanlık geceleri bugünün vicdanına ışık tutuyor.

Hatırlamak, direniştir!

Ahıska'dan Nahçıvan'a, sınırın iki yakasında aynı kaderi paylaşanların sessiz çığlığı hâlâ kulaklarımızda çınlıyor. Ve biz sustukça, o çığlık daha da derinleşiyor.

18 Kasım 2025 | Kars