1. HABERLER

  2. GÜNCEL

  3. Roboski Anmasına İzin Verilmedi
Öcalan: Yeşil Işık BEKLİYORUM

Öcalan: Yeşil Işık BEKLİYORUM

PKK lideri Abdullah Öcalan, 15 Haziran'dan sonra çekilme yönündeki açıklamalarının "tehdit ve şantaj" olmadığını belirterek, bunun gerekçelerini üç madde halinde sıraladı.

A+A-

PKK lideri Abdullah Öcalan, 15 Haziran’dan sonra çekilme yönündeki açıklamalarının “tehdit ve şantaj” olmadığını belirterek, bunun gerekçelerini üç madde halinde sıraladı.
Haftalık avukat görüşmeleri Fırat Haber Ajansı'nda yayınlanan Abdullah Öcalan, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

ANF'nin haberine göre “Bir yeşil ışık bekliyorum” diyen Öcalan, heyetle yaptığı görüşmelerden bir sonuç çıkarsa demokratik çözüm yolunun devreye gireceğini söyledi. Öcalan, “Sonuç almamız durumunda 15 Ağustos'tan itibaren yeni bir süreç başlayacak” dedi.

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 25 Mayıs Çarşamba günü yapılan görüşme sırasında seçim çalışmaları, İmralı’daki görüşmeler, AKP iktidarının yürüttüğü politikalar ve 15 Haziran uyarısına ilişkin önemli açıklamalarda bulunduğu öğrenildi.

Öcalan, bu görüşmesinde neden çekileceğini 3 maddeye bağlarken, AKP’nin dokuz yıllık iktidarını kendi üzerinden yaşattığını ifade etti. Bir yeşil ışık beklediğini ifade eden Öcalan, aksi halde 15 Haziran sonrasının herkes için farklı olacağını kaydetti.

ÇUKUROVA ROMANLAŞTIRILABİLİR

Çukurova’ya değinen Öcalan şunları söyledi: “Çukurova yöresinin insanları dürüst, namuslu insanlardır. Çukurova kültürü önemlidir. Oraya göç eden Kürtler, çoğunluğu son derece temiz, duyarlı insanlardır. Belki çok fazla mücadeleye katkıları olmuyor. Bu da daha çok ilgisiz bırakıldıklarından, yoksulluklarındandır. Bu ilgisizlikler beni oldukça rahatsız ediyor, üzülüyorum bu durumlara. Çukurova kültürü emeğe dayalı yaşayan, emeğin değerli olduğu bir kültürdür. Buranın kültürü ve burada yaşananlar güçlü bir dil, iyi bir anlatımla romanlaştırılabilir. Orhan Kemal'in toprakla ilgili bir romanı var. Orhan Kemal'in bu romanında iki onurlu emekçi var. Çukurova'nın durumunu çok güzel, edebi, güçlü şekilde romanlaştırıyor. Bugünkü emekçi insanların durumu da benzer bir dil, benzer bir edebi güçle romanlaştırılabilir.”

MERSİN EMEĞİN SEMBOLÜDÜR

Mersin’i de değerlendiren Öcalan şunları ifade etti: “Mersin'i iyi biliyorum. Mersin emeğin sembolüdür, yoğun emek kültürünün olduğu bir yerdir. Bu anlamıyla önemli bir yere sahiptir. Orada yaşayan herkes emeğiyle geçinen insanlardır. Yoksulluk vardır. Mersin'de Araplar da var. Onlar da yoksul, emekçi insanlardır. Sadece Araplar değil, Kürtler, Aleviler, hatta oradaki Türkmenler de buna dahildir. Bütün bu kesimler emeğiyle geçinen, yaşayan kesimlerdir. Türkmenler çok önemlidir. Bu yönüyle Mersin emek kültürünün olduğu bir yerdir. Aleviler tarihleri boyunca katliam gerçeğiyle yüzleşmiş en önemli topluluklardandır. Bu tarihi gerçekliği anlamak için daha ne yaşamak gerekir? Bu süreçte kendilerini ifade etmekten geri durmayacaklardır. Bu kesimlerin tümü örgütlenme sürecine katılmalıdır. Mersin'deki tüm grupları; Kürtleri, Arapları, Alevileri, Türkmenleri selamlıyorum ve demokratik mücadelelerinde başarılar diliyorum. Ertuğrul Kürkçü'yü de bu temelde selamlıyor, başarılar diliyorum. Mersin'de bu kültüre uygun bir çıkış yakalanabilir.”

SEÇİMLERDEN SONRA ÇATI PARTİSİ GİRİŞİMİ OLABİLİR

Seçimlerden sonra bir çatı partisi girişimi olabileceğini söyleyen Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü: “Seçimden sonra bir çatı partisi girişimi olabilir. Ertuğrul Kürkçü bu çalışmalarda da yer alabilir. Bu çatı partisi tek başına milliyete dayalı olmayacak, etnisite sorunlarını çözmüş, kendi içinde milliyetlere ve kültürlere duyarlı olan, emek eksenli bir çatı örgütü olur. Türkiye'de böylesi yeni bir çatıya ihtiyaç var. Seçimlerden hemen sonra bütün kültürleri bir araya getiren, bu kültürlere açık, emek eksenli bir çatı partisi çalışması başlayabilir. Türkiye'de bu anlamda ciddi bir boşluk var. Saldırgan kapitalist tekelciliğe, tekelci kapitalizme karşı ancak bu tarz örgütlenmelerle cevap olabiliriz. Bundan sonrası öyle klasik partilerle gitmez. Bugüne kadar varolan klasik partiler, hayati sorunlara cevap olamaz, çok fazla başarı şansları da yoktur. Oluşturulacak yeni parti, ciddi bir alternatif olacaktır. Hemen olmasa da % 20-30'larda bir oy rahat alır. İktidarın alternatifi olacaktır.

Çatı örgütü çalışması emek eksenli bir parti girişimi olacak. Marx'ın kapitalizm eksenli modernite tespitini aşan bir modernite çözümlememiz var. Bizim bu yeni girişimle amacımız bütün ezilenlerin birlikteliğini sağlayarak ciddi bir alternatif yaratmaktır. Böylesi bir oluşumun baraj sorunu da olmayacaktır. Yoksa eskinin klasik partileriyle Türkiye'nin devasa birikmiş sorunları çözülemez. Klasik partiler demokratik öncülük rollerini oynayamıyorlar. Demokratlar, sosyalistler hayal kırıklığına uğramış, umutlarını yitirmiş olabilirler. Artık bu duyguları aşarak birlikte demokratik ulus bloğu çerçevesinde bir araya gelmek zorundayız. Zaten bahsettiğim bu yeni çatı partisi çalışması da Demokratik Ulus Bloğu mantığına dayanıyor. Bu konulara şimdilik bir giriş yapmış olduk. Bu konuyu önümüzdeki süreçte geliştirebiliriz.”

TÜZEL VE ÖNDER MUTLAKA SEÇİLMELİ

İstanbul’daki adayların seçilmelerinin de önemli olduğunu belirten Öcalan, aslında İstanbul’un daha fazla aday çıkaracak kapasiteye sahip olduğunu kaydetti. Öcalan şöyle dedi: “İstanbul'daki adayların seçilmeleri de önemlidir. Levent Tüzel'in, Sırrı Süreyya Önder'in, diğer arkadaşların seçilmelerini önemsiyorum, mutlaka seçilmeleri gerekir. Aslında İstanbul'da daha fazla aday çıkaracak kapasite de vardır.”

URFA, ADIYAMAN VE MALATYA’NIN POTANSİYELİ

Öcalan Urfa, Adıyaman ve Malatya konusunda ise şunları dile getirdi: “Yine Urfa'nın da dört aday çıkaracak kapasitesi vardır. Urfa'nın neredeyse Türkiye'nin tamamı kadar bir potansiyeli vardır. Son dönemlerde çok büyüdü. Bunlar yeterince değerlendirilemiyor. Adıyaman, Malatya yörelerinde de durum öyledir. Bu yörenin insanı kendisine misyon biçen, iyi ve güçlü insandır. Güçlü kişilikler vardır.”

15 HAZİRAN TEHDİT VE ŞANTAJ DEĞİL

Öcalan, daha önceki haftalarda 15 Haziran’da çekileceği yönündeki açıklamalarının hem Kürtler hem de Türkiye kamuoyunda yeterince anlaşılmadığını belirterek, bunu tehdit ve şantaj olarak değil çözüm için söylediğini vurguladı. Öcalan şunları ifade etti: “15 Haziran'da çekileceğim yönünde yaptığım açıklamaların gerek Kürtler gerek Türkiye kamuoyu tarafından yeterince anlaşılmadığını düşünüyorum. Uzun zamandan beri ve şu an omzumda oldukça yük var. Üzerimde çokça düğüm var. Benim burada, bu koşullarda daha fazla rol almamın, pratik önderlik yapmamın doğru olmadığını düşünüyorum. Ben daha önceleri de pratik önderlik yapamayacağımı, bunun doğru olmadığını belirttim. 15 Haziran'da çekileceğim derken, bu, tehdit, şantaj olarak değerlendiriliyor. Tehdit amaçlı değil, Kürt sorununun çözümü için bu açıklamaları yaptım. Mevcut koşullarla pratik önderlik yapmam faydadan çok zarar veriyor. Gerek devlet gerek Kandil ve BDP, bütün sorunları benim üzerime yıkmış, Kürtler de benden pratik önderlik bekliyor. Bundan sonra kendi durumlarına ilişkin kendi kararlarını kendileri almalıdırlar. Benim burada zaten sonumun ne olacağı da belli değil. Bir deprem olsa burası üzerime yıkılsa ne olacak. Bu durum ömür boyu süremez. Bir kayanın bile fiziksel bir ömrü vardır. Fiziksel açıdan en fazla ne kadar dayanabilirim, bilemiyorum. O yüzden herkes kendi önderliğini yapmalıdır. Aynı şekilde Kandil'dekiler de hepsi 60'lı yaşlarına gelmişler, belli bir tecrübeye sahipler, kendileri önderlik yapabilecek tecrübeye ve olgunluğa sahiptirler.”

DEVLET BURAYA KADAR SABREDECEĞİMİ BEKLEMİYORDU

Öcalan şöyle devam etti: “Buraya getirildiğim günden bugüne hep sabırla sorunun demokratik yollarla çözümü için çalıştım. Hatta hatırlıyorum; 2000'li yılların başıydı, buraya gelip benimle görüşenler “Savaşacağınız kadar savaşın” diyorlardı, “Savaşabiliyorsanız savaşın, nereye kadar savaşacaksınız” diyorlardı. Aslında devlet benim burada bu kadar sabredeceğimi beklemiyordu. Erkenden bu süreci bitireceğimi düşünüyorlardı. PKK de aynı şekilde benden bu kadar sabır beklemiyordu. Hem PKK hem devlet benim burada bu kadar sabırla demokratik çözüm üzerinde duracağımı, bunun için çalışacağımı kestiremiyorlardı. Ben sadece İmralı sürecinde değil, öncesi de dahil olmak üzere toplam olarak tam 18 yıldır silahlı yöntemin devre dışı bırakılması ve silahsız yöntemlerle sorunun çözümü için tek taraflı olarak uğraşıyorum. Ancak gelinen aşamada sonuç aldığımızı söyleyemem.”

BİR YEŞİL IŞIK BEKLİYORUM

İmralı’da yaptığı görüşmelere de dikkat çeken Öcalan, şu açıklamalarda bulundu: “Son olarak burada heyetle yaptığım görüşmelerde silahlı mücadele yönteminin devre dışı bırakılıp, silahsızlanma sürecinin de içinde olduğu demokratik çözüm yönteminin devreye girmesi için çalışıyorum, çabalıyorum. Bir yeşil ışık bekliyorum. Bu heyetle yaptığımız görüşmelerden sonuç alınırsa demokratik çözüm yolu devreye girecektir. Seçimlere kadar, muhtemelen Haziran başında bir görüşmemiz daha olacak. Ben bu yapacağımız görüşmede heyete daha somut, pratik öneriler sunacağım. Bu önerilerime olumlu cevap verilirse, devletin stratejik önderliği bu önerilere olumlu yaklaşır, demokratik çözüm yolunda karar alırsa, ben de o zaman rolümü daha anlamlı bir şekilde oynarım. Böylesi bir durumda sorumluluktan kaçmam da söz konusu olmaz.

ÜZERİME DÜŞEN ROLÜ OYNAYACAĞIM

Üzerime düşen rolü oynayacağımı herkesin bilmesini isterim. Sunacağım bu önerilerin kabul edilmesi ve demokratik çözüm konusunda mutabakata varılması durumunda barışçıl çözüm için burada çalışmalarıma başlayacağım. Böylesi bir durumda daha rahat çalışma yürütebilmenin koşullarının oluşturulması gerekecek. O zaman şimdiki gibi haftada bir saatlik görüşmelerle bu işler yürütülemez. Sorunun aktörleriyle, BDP ile, herkesle görüşmeler yapacağım. Sonuç alıcı iletişim koşulları oluşturulmalı ki, ben de burada rolümü daha iyi oynayabileyim. Bu koşulların sağlanması durumunda gün gün burada ben barış çalışmaları yapacağım, çalışma yürüteceğim, buradaki tüm zamanımı bu çalışmalara ayıracağım.

DEVLET BİR KARAR VERECEK

Heyete sunacağım pratik önerilerim değerlendirilecek ve AKP demiyorum, devlet bu konuda bir karar verecek. O zaman AKP engel, şu engel, bu engel olmayacak. Böylesi engelleri kabul etmeyeceğim. Bunlar olursa ben de rolümü oynarım. Aksi takdirde 12 yıldır tutulduğum bu ağır koşullarda rolümü oynamam beklenmemelidir.

BU KOŞULLARDA DAHA FAZLA ROL ALAMAM

İsmail Beşikçi de daha önce belirtmişti; cezaevi koşullarında pratik önderlik yapılamayacağını söylemişti. Doğru söylüyor, buradan kendisinin bu düşüncelerine katıldığımı belirtmek isterim. Zaten ben de pratik önderlik yapmıyorum, teorik önderlik yapıyorum. Mevcut haliyle konumum sorunun çözümüne ilişkin değil, engel bir durum oluşturmaktadır. Ben de bu koşullarda daha fazla rol almamın sorunun çözümü önünde engel olduğunu belirtmek istiyorum.

AKP DOKUZ YILDIR İKTİDARINI BENİM ÜZERİMDEN YAŞATTI

Bu şekliyle süreci yürütmenin ahlaki olmadığını düşünüyorum. Benim üzerimden oyalanma, çözümün ötelenmesi vb oyunlara daha fazla müsaade edemem. AKP dokuz yıllık iktidarını benim üzerimden yaşattı. AKP hala bana dayanarak yaşamaya, ömrünü uzatmaya çalışıyor. Buna daha fazla izin vermeyeceğim. CHP'nin 80 yıllık hegemonyasından sonra AKP'nin son on yıllık hegemonyası yaşanıyor. Biz bu hegemonyaya hizmet etmeyeceğiz. Ben çocuk değilim, beni kandıramazlar. Aslında ben bu süreci 2005 yılında bitirecektim. Ancak o zaman yine aracılar üzerinden haber göndererek “sorunu çözeceğiz, çözmek istiyoruz” dediler. Ve 2005'ten bu yana altı yıldır bana ızdırap çektirdiler. Demokratik çözüme olan inancımdan dolayı bütün bunlara katlandım. Ben bu şekilde gelişmelerin önünde engel olmak istemiyorum artık. Mevcut statü sadece AKP'nin günlük politikalarını kurtarmaya yönelik bir sonuç doğurabilir, bunun dışında ne Kürtlere ne de devlete bir faydası olacaktır.

KÜRT SİYASETÇİLERİ DE GELİŞMELERİN ÖNÜNDE ENGEL OLMAMALI

Kürt siyasetçileri de gelişmelerin önünde engel olmamalıdırlar. Onların görevi halkın, gerillanın devrimci mücadelesini engellemek, önünde durmak, buna set çekmek değildir. Taktiksel, stratejik düzenlemeler yapabilirler ancak halkın ve gerillanın mücadelesini engellemek gibi bir hak olamaz.

Ben de artık bu koşullarda pratik önderlik yapmayacağım derken bunu kastediyorum, mevcut statü de gelişmelere engeldir. Herkes kendi taktik-stratejik kararlarını kendileri alacak. Bundan sonra bana dayanarak olmaz. Benim buradaki rolümü, pozisyonumu kimse doğru anlamadı. Bana dair dogmatik bir önderlik anlayışı var. Ben bundan sonra olmasam da yazılı, sözlü olarak çözüme dair görüşlerimi savunmalarımda ve yaptığım görüşmelerde belirtmiştim. Bunlardan faydalanılabilir.

ÇEKİLME İÇİN ÜÇ NEDEN

Ben 15 Haziran'da çekileceğim derken üç nedenden dolayı çekileceğimi belirtiyorum. Bunlar;

1- AKP'nin kendi hegemonik iktidarını bana dayandırması, benim üzerimden kendi iktidarını yaşatmaya çalışması,

2- Kürt siyasetinin ideolojisiz, örgütsüz siyaset anlayışı.

3- Askeri stratejik-taktik yöntemlerle alakası olmayan, bağdaşmayan gerillacılık tarzı.

Bu üç nedenle mevcut koşullarda rol almamın bir önemi olmadığı gibi, artık üzerimdeki bu düğümlerin çözülmesi ve omzumdaki bu yüklerin atılması gerekiyor. Ben 15 Haziran'da çekileceğim derken bunu kastediyorum, yoksa kimseye 15 Haziran'dan sonra gidin, vurun, kırın, dökün demiyorum.

ASKER ATEŞKESİ DİNLEMİYOR

Gerillaya da seslenmek istiyorum. Benim burada barışı, ateşkesi devam ettirdiğim zannediliyor. Böyle bir algı, inanç var. Ben burada barışı, ateşkesi sağlamadım. Asker ateşkesi dinlemiyor. Her türlü teknik araçlarıyla saldırıyor, kimyasal silahlar kullanılıyor. Afganistan'daki gibi pilotsuz hava araçları kullanıyorlar. Tüm bu saldırılar karşısında gerekli tedbirlerini almalıdırlar. Barışı, ateşkesi sağlama gibi bir durum söz konusu değil. Yapmaya çalıştığım, tecrübelerim doğrultusunda sorunun çözümü için gidilmesi gereken yolu göstermektir. Kendimce doğru olan yolu göstermeye ve bunu kabul ettirmeye çalışıyorum.

GERİLLA KENDİ PRATİK ÖNDERLİĞİNİ BELİRLEMELİ

Barışı ateşkesi sağlamışım gibi rehavete girilmemelidir. Gerilla, kendi bulunduğu somut koşullara göre üç kişiyse üç, beş kişiyse beş, kendi pratik önderliğini o anda koşullarına göre belirlemelidir. Mücadele yöntemlerini kendi pratik koşullarına göre belirlemelidirler. Ne yapıyorlarsa ona göre yapmalıdırlar.

GÖRÜŞMELERDEN SONUÇ ALINIRSA 15 HAZİRAN’DAN SONRA DA SÜRER

Burada yaptığım görüşmelerden sonuç almamız durumunda görüşmeler sonlanmayacak, 15 Haziran'dan sonra da sürecektir. Sonuç almamız durumunda 15 Ağustos'tan itibaren yeni bir süreç başlayacak ve silahlı yöntemin devre dışı bırakılmasıyla birlikte sorunun silahsız demokratik çözümü sürecine girilecektir. Olumlu gelişmeler olmazsa 15 Haziran sonrası herkes için farklı olacak, bu böyle bilinmelidir. Herkes bu durumda kendi rolünü oynamalıdır. Devlet bu konuda adım atmazsa, demokratik çözüm seçeneğinin hayat bulmaması durumunda ortaya iki yönetimli çatışma süreci çıkacaktır. Birinci yönetim, demokratik özerklik yönetimidir. Bu yönetim sadece Kürtlerle sınırlı değildir. Karadeniz'den Trakya'ya, Ege'ye bütün Türkiye'de örgütlenen demokratik özerk yönetimdir ve onların güçleridir. İkinci yönetim ise, AKP'nin hegemonik iktidar yönetimidir. Demokratik çözüm şansının yitirilmesi durumunda bu iki güç arasında, yani demokratik özerk güçler ile AKP'nin iktidar güçleri arasında çatışma kaçınılmaz olacaktır. Ben burada tehdit etmiyorum, sosyolojik bir tespit yapıyorum. Bu ortaya çıkan çatışma bir Türk-Kürt çatışması olmayacaktır. AKP'nin iktidar güçleriyle demokratik özerk güçlerin çatışması olacaktır. Bu ikili yönetim gücü savaşı esnasında CHP, MHP, Ergenekon nereye savrulur, nasıl konumlanırlar, nerede dururlar bilmiyorum. Bu meseleyle de çok ilgilenmiyorum. Ergenekon diye bir güç var mı, ne yapar, CHP, MHP'nin pozisyonları ne olur, ne yaparlar net bir fikrim yok, umurumda da değil.”

GENÇLERE ÇAĞRI, O KADAR KOLAY TUTUKLANMAYIN

Öcalan gençliğe de seslendi: “Buradan bütün gençliğe de seslenmek istiyorum. Mustafa Malçok sınırsız bir cesaret ve inancın göstergesidir. Eylemi bu anlamda anlamlıdır, anısı yaşatılmalıdır. Aynı zamanda gençler şahsında manevi komutandır. Bu bağlılık ve cesaret örgütlülüklerine yansımalıdır. Yiğitlik ve cesaret var ancak bu tek başına benim posterlerimi ellerine alarak sokaklarda taşınmasıyla, bana bağlılık ifadeleriyle olmamalıdır. Ayrıca kimse benim için kendini de feda etmemelidir. Bu konuda manevi vicdan azabı çekiyorum. Bunu kabul etmiyorum. Somut koşulların somut tahlili doğrultusunda kendi örgütlülüklerini geliştirmelidirler. Yüzlercesi tutuklanıyor, cezaevine konuluyor, mücadele edilirken o kadar kolay kendilerini tutuklattırmamalıdırlar, öldürtmemelidirler. Ciddi örgütlenmeler yaratmalılar. Öyle doğru düzgün bir mücadele yürütmeden cezaevinde kendilerini çürütmemelidirler. Somut koşullara göre değişen daha anlamlı, uzun vadeli öz örgütlülükler oluşturmalıdırlar.”

BU KOŞULLARI KABUL ETMİYORUM

Öcalan şöyle devam etti: “Bu koşullarda bir yaşamı alçakça bulduğumu, bu koşulları kabul etmediğimi de belirtmeliyim. Kürtlerin bu koşullarda yaşaması, ölümden daha beterdir. Ben ölümü bu koşullardaki bir yaşama tercih ederim. Tabii devrimcilik, adanmışlığı, büyük bir fedakarlığı gerektirir. Ben bu duygularla sadece Kürtlere değil, sol'a, demokratik sol'a da bir şeyler katmaya, soluk kazandırmaya çalışıyorum. Uzun yıllar bunun için sabırla, inançla çalıştım. Bakıyorum da kırk yıllık bir devrimci yaşamım var. Hatırlıyorum, 31 Mart Kızıldere katliamı ile başladım devrimci mücadeleye. 31 Mart katliamını protesto etmek için 7 Nisan'da dağıttığım bildirilerden dolayı tutuklandım ve bir süre Mamak cezaevinde kaldım. Böylece başladım.

SURİYE’DEKİ KÜRTLERE ÇAĞRI

Suriye’deki Kürtlere de seslenen Öcalan, “Suriye’deki halkımıza da sesleniyorum. Suriye’deki demokratik özerk birliklerini, özsavunma birliklerini oluşturmalılar. Kendileri soykırım tehdidi altındadırlar. Bu tehdidi de göz önünde bulundurarak örgütlülüklerini geliştirmeliler. Yine Iraktaki halkımız da kendi örgütlülüklerini geliştirmeliler. Orada demokratik ulus birliği çerçevesinde konferanslarını gerçekleştirmeliler, birliklerini bu temelde güçlendirmelidirler.”

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar PolitiKARS.com tarafından onaylanmamaktadır.