1. HABERLER

  2. İlkay Akkaya'dan Karslılara Unutulmaz Gece
Aysel Güven: Cinsiyet Ayrımcılığı ve Sağlık

Aysel Güven: Cinsiyet Ayrımcılığı ve Sağlık

Cinsiyet ayrımı toplumların farklı yorumlara tabi tuttukları doğal bir veridir. Her yerde cinsiyet ayrımı vardır. Ancak, çoğu zaman bu ayrım bir hiyerarşiye yol açar.

A+A-
TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMCILIĞI VE SAĞLIK
Cinsiyet ayrımı toplumların farklı yorumlara tabi tuttukları doğal bir veridir. Her yerde cinsiyet ayrımı vardır. Ancak, çoğu zaman bu ayrım bir hiyerarşiye yol açar. 

Kadın haklarındaki kazanımların, demokratikleşme sürecini hızlandırdığını, üretken ve yaratıcı güçleriyle kamusal alana, üretime, yönetime ve yaşamın tüm alanlarına katılma olanağına kavuşan kadınların, toplumsal gelişme ve çağdaşlaşma çabalarında etkin rol üstlendikleri için hiyerarşiyi azaltmaya başladığı düşünülmektedir. Ancak kırsal bölgelerde gelenek ve göreneklerin etkisinin bu farkındalığı azatlığı düşünülmektedir.

Toplumun %50�sini oluşturan kadınlarımızın konumlarını irdeleyip bilimsel çerçeveler içerisinde ortaya konulması, kadınların ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal yaşamda hak ettiği yeri bulması ve Birleşmiş Milletler Yeni Binyılın Kalkınma Hedefleri arasında da yer alan cinsiyet eşitliğinin sağlanması gerektiği savını destekler nitelik taşıyacaktır.

Kırsal kesimlerde stratejik konum ve doğal iklim koşularının bölgeye ve kadına yüklediği sorunlar ve sorumluluklar açısında incelenip kadının sosyal ve kültürel alanlardaki konumu ve sorunlarının belirlenmesine kesin ihtiyaç gösterir. Özelikle sağlık eğitimi ve hizmetlerinden yararlanamayan ya da kısıtlı yararlanabilen kız çocukların, kadın ve genç kızların cinsel sağlık hakkındaki soru ve sorunlarının rahatlıkla ifade etmedikleri görülmektedir. �Tabu � ayıp� sayılan ve konuşulmayan, konuşulduğunda da kulaktan kulağa dolaşan yanlış bilgiler yerine,  kadınların kendi bedenleri, onu kullanma ve de kendi kararlarını verebilmeleri şarttır. Bu bakımdan sağlık ve cinsel bilinçlendirme yörede yaşayan her yaşta kadının, özellikle cinsel sağlık başta olmak üzere, beden ve ruh sağlığına yönelik bilgilendirilmeleri yaşam kalitelerinin yükseltilmesi ve kendi bedenlerine hâkim bir yaşam sürmeleri adına büyük önem taşımaktadır.

Kadınların kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olmayı içselleştirmeleri, kuşaklar boyunca aktarılmış olan bir takım yanlış bilgilerin sonraki kuşaklara aktarılmasının eğitim yoluyla engellenmesi, doğru bilgilerin yaygınlaştırılması açısından büyük bir aşama olacaktır.

Toplumsal cinsiyet kadın ve erkeğin sosyal olarak belirlenen rollerini ve sorumluluklarını tanımlar. Toplumsal cinsiyet biyolojik farklılıklardan dolayı (kadın - erkek) değil; kadın ve erkek olarak toplumun bizi nasıl gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl düşündüğü ve nasıl davranmamızı beklediği ile ilgili bir kavramdı. Eğer toplusal cinsiyet algılaması sağlıklı ve bilinçli gelişmezse bugün özellikle az gelişmiş bölgeler başta olmak üzere toplumlarda cinsiyet nedeni ile toplumun kadın cinsiyetine biçtiği rol ve beklentileri kadının insan hakları kapsamındaki bazı haklarını elde edememesine, kullanamamasına yol açtığı ifade edilmektedir.

Kadın ve erkeğe biçilen bu roller yaşam biçimini şekillendirirken, hem tüm kültürlerde kadının aleyhine bir eşitsizliği de beraberinde getirmiştir. Bugün varılan noktada biyolojik cinsiyetin tersine, toplumsal cinsiyet farklılığı sosyalleşme süreci içerisinde oluşmaktadır. Bu nedenle de toplumdan topluma, kültürlerden kültürlere değişebilir ve değiştirilebilir. Örneğin Afrika ve Güney Asya da ki bazı ülkelerde kadınlar hala erkeklerin çok gerisinde kalmaya devam etmektedir. Kadınlar ve kız çocukları kaynaklara ulaşmada erkeklere göre daha zorluklar yaşamaktadırlar; sağlık ve eğitim alanlarında olduğu gibi. Doğru bilgiyi doğru kanaldan alamadıkları, evlilik, cinsellik, kadın bedeni, erkek bedeni gibi tabu konularda bilgi sahibi olamadıkları bir gerçektir. 

Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecini yaşayan, global dünya ekonomisinin etkin bir parçası haline gelmeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti�nin en önemli problemlerinden birisi nüfusunun % 50�sini oluşturan kadın nüfus grubunun önemli bir bölümünün evi, mahallesi ile sınırlı, geleneklerin baskısı altında yaşamını sürdürmesi, kamusal yaşama katılma eğiliminin ve olanaklarının düşük düzeyde oluşudur. Yaşadığımız kültür ve erkek egemen sistem içinde kadın ve çocuklar birçok yönden ortak bir kaderi paylaşmaktadırlar. Kadınlar erkeklere, çocuklar ise yetişkinlere ait mallar olarak algılanmakta ve yaşamlarını bu anlayıştaki bir toplumda sürdürmektedirler. Annelik rolü de kadın ve çocukları birleştirmektedir. Çocuğun doğumundan, bakımından ve eğitiminden kadınlar/anneler sorumludur. Bu sorumluluk, anne olan kadınların toplumsal yaşama katılmalarını sınırlandırmakta çocukların ise; kendi yaşlarına uygun eğitim kurumlardan yaralanmalarını engellemekte çocuklar geleneksel yetiştirme yöntemleri ile büyütülmektedir. Örneğin çocuklar okul öncesi kreş ya da ana sınıflarına gönderilmemektedir. 

Toplumumuzda kadına biçilen değer ve sorumluluk doğmadan önce belirlenmiştir. Kız çocuklarına pembe giysiler, bebek, ev eşyaları çanak tabak alınırken erkek çocuklarına mavi renkli giysiler, arabalar ve silahlar alınarak daha en başında onlara uygun görülen işler ve roller belirlenmiştir. Bu koşullanma ile kadın ev kadını, annelik, terzilik, çamaşırcılık, çocuk bakıcılığını mesleklerin en başında görürken, erkekler mühendis, polis, şoför, asker, inşaatçı gibi evin dışındaki işleri benimser hale gelmiştir. Bütün bunlar toplumun bize biçtiği rollerdir bizim istediğimiz değil. Elbette kadın ve erkeğin kendine özgün gereksinim ve gücünün olduğunu kabul edilmelidir. Ancak bunu kadını gelenekçilik anlayışı ile çağın gerisine iterek değil onun beden, ruh sağlığı ölçütlerinde bilgi ve birikimlerini kullanacağı her alanda sorumluluk vererek yapmalıdır.

Kars, Ardahan ve Iğdır�da toplumsal cinsiyet ve sağlık konularında yapılan çalışmamızda; Kadınların % 43�ü doğuracakları çocuk sayısına kendileri karar vermek isterken, % 42 gibi bir oran bu kararın eşleri tarafından alınması gerektiği yönünde görüş belirtmektedir. Evli kadınlar arasında resmi nikâhı olmadan dini nikâhla yaşayanların oranı Kars�ta %16, Ardahan�da %19 ve Iğdır�da %12� olarak tespit edilmiştir. Gençlerin yaklaşık % 57,5�i hiç kadın doktoruna gitmediklerini belirtiyor. Her dört gençten biri cinsel yolla bulaşan hastalıkları tanıyor. Okullarda cinsel eğitimin verilmesini isteyen gençlerin sayısı ise %64,16�dır.Gençlerin % 78�i evlilik yaşının 25�30 olmasını hakkında görüş belirtiyor. 

Bütün bunların ışığı altında; 
* Her yaştan kız ve erkek çocukların (ilköğretim çağında) , genç kız ve erkeklerin (üniversite çağında) ve kadınlara fiziksel bedenlerini tanımaları için destek verilmesi,
*Çocukların, genç kızların ve kadınların cinsel sağlık konusunda eğitilmeleri,
*Kız çocuklarının ve kadınların kendi vücutları, doğurganlıkları üzerinde hak sahibi oldukları konusunda bilinçlendirilmelerinin sağlanması,
*Bedenine ilişkin kendi kararlarını verebilen nitelikli bireyler yetiştirilmesi, 
*Cinsel eğitimin �seks� ile eş anlamlı olmadığını, bu tür eğitimin öneminin vurgulanması ve gençlerin bu yönde yönlendirilmesi, 
* Hasta hakları konusunda bilinçlendirilmeleri,

Bütün bu verilerin ışığında, kadının ruh ve beden sağlığını koruyucu bilinç düzeyine ulaşması ve bunun sonucu olarak sağlıklı, bilinçli eş ve anne konumunda toplumun ve ailenin kalkınmasına katkıda bulunur hale gelmesi eğitim ve sağlık imkânlarının güçlendirilmesi ile mümkün olacaktır.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar PolitiKARS.com tarafından onaylanmamaktadır.
1 Yorum