1. HABERLER

  2. KARS HABERLERİ

  3. KARS

  4. Başbakan Yıldırım’ın Mitingi Değerlendirildi
4 YILDIR HRANT DİNK YOK…

4 YILDIR HRANT DİNK YOK…

Hrant Dink'in, yayın yönetmenliğini yaptığı Agos Gazetesi'nin önünde tetikçi Ogün Samast tarafından katledildiği günden bu yana tamı tamına 4 yıl geçti.

A+A-
4 YILDIR
HRANT
YOK…

Hrant Dink'in, yayın yönetmenliğini yaptığı Agos Gazetesi'nin önünde tetikçi Ogün Samast tarafından katledildiği günden bu yana tamı tamına 4 yıl geçti.
Söylediği sözler ve yazıları nedeniyle hedef haline getirildi, yalnızlaştırıldı, organize bir şekilde katledildi ve cinayetin ardından tribünlerden alkış tutuldu. Haklılığı Türkiye yargısı yerine, halkların vicdanları ve AİHM tarafından tescillendi, Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in. Cinayetindeki sorumluluğunu yerine getirmediği için Türkiye'nin AİHM'de mahkûm olduğu Dink davasında 4 yıldır 'adalet' yerini bulmazken, 'bebekten katil yaratan' zihniyet skandal üstüne skandala imza attı. 4 yılını doldurmasına rağmen, adalettin bir türlü tecelli etmediği Dink'in katledilmesine varan karanlık dönem ve sonrasında yaşananlar, ibretlik bir tarih belgesi olarak kaldı.
HÜRRİYET HEDEF YAPTI
Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in 1915'den sonra evlat edinilen Ermeni çocuklardan biri olduğunu 6 Şubat 2004'teki yazısında dile getirmesinin ardından tüm milliyetçi-ulusalcı şimşekleri üzerine çekmesiyle Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink'e yönelik başlayan saldırılar, Dink'in 19 Ocak 2007'de gazetesinin önünde katledilmesiyle sonuçlanan sürecin başlangıcı oldu. Ortaya attığı iddianın Hürriyet gazetesinde manşete taşınmasıyla birlikte Dink'e yönelik Genelkurmay Başkanlığı'yla başlayan tepki dalgası, devamında Dink'in İstanbul Valiliği'ne çağırılarak iki istihbarat görevlisi tarafından 'hayatının tehlikede' olduğu tehdidiyle devam etti. Dink'in ilk defa tehdit edildiği bu görüşmeyi yapan iki istihbarat mensubunun ismine kamuoyu daha sonrasında Ergenekon davasında rastlarken, söz konusu görüşmeden dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler, İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu ve MİT'in bilgisi dâhilinde olduğu daha sonra ortaya çıktı.
'DEVLET TEHDİT ETMEZ, BAŞKA TÜRLÜ YAPAR'
Öyle ki, dönemin İstanbul Valisi Güler, cinayetten sonra Meclis Araştırma Komisyonu'na verdiği ifade de görüşmeyi doğrularken, Dink'in tehdit edildiğine ilişkin iddialara ise; "Devlet böyle tehdit etmez, yapsa başka türlü yapardı" yanıtını verecekti. Valilikte gerçekleşen üstü örtülü bu tehditten sonra Dink'in daha önceden yazdığı bir yazısı hakkında 'Türklüğü aşağılama' suçlamasıyla dava açıldı. Açılan dava nedeniyle yargılanmaya başlayan Dink, milliyetçi ve ırkçı gazetelerin kampanyaya dönüştürdüğü düşmanlıkla hem adliye koridorlarında hem de Agos gazetesi önünde saldırılara ve tehditlere maruz kaldı. Dink'e dönük bu saldırılar birkaçı hariç dönemin gazetelerinde tek satır olsun yer almadı.
HAZIRLIĞI TRABZON'DA GÖZ GÖRE GÖRE YAPILDI
Aynı günlerde ise Trabzon'da bir dizi olay yaşanıyordu. Trabzon'un Pelitli ilçesinde bulunan milliyetçi histeriye sahip bir grup genç, Santa Maria Kilisesi rahibini dövme, bomba patlatma gibi eylemlerde bulunuyor, sonrasında katledecekleri Dink için atış talimleri yapıyordu. Yine Ermeni sorunuyla ilgili yapılan konferanslar ve 6-7 Eylül olaylarını konu alan sergiler basılıyor, apaçık şiddet gösterileri sergileniyordu. Dink hakkında ise ardı ardına davalar açılıyordu. Dink'e yönelik öyle güçlü bir kuşatma başlatılmıştı ki; ona destek olmak için mahkemelere giden dostlarına ve avukatlarına dahi sataşılarak, yalnız bırakılmak isteniyordu. Dava kamuoyu tarafından da büyük bir dikkatle takip edilirken, Veli Küçük'ten Kemal Kerinçsiz'e, Fuat Turgut'tan, Ali Öz'e kadar birçok kişinin skandal tutumları da ilk duruşmalarda gündemden düşmedi. Bu dönemde kendisine gelen tehdit mektupları ve maillerine ilişkin yaptığı tüm başvurular ise, herhangi bir girişimde bulunulduğuna dair en ufak bir iz dahi yoktu.
SESİ DUYULAN KURŞUNU HİÇ KİMSE DUYMUYOR
Öyle ki Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü'nden hem İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne hem de İstihbarat Daire Başkanlığı'na Yasin Hayal'in Dink'i öldürmeye dönük planlar yaptığı bilgisi verilmesine rağmen, bu konuda hiçbir önlem alınmayacaktı. Hayal'in takip edilen internetten indirdiği Dink'e ait fotoğraflar, kroki planları, tetikçi bulma arayışları ve hatta '7.65 mermi lazım' mesajları dahi göz ardı ediliyordu. Tüm bu gelişmeler yaşanırken Dink, öldürülmesinden dört gün önce aldığı haksız mahkûmiyet kararına ilişkin AİHM'e başvuruda bulundu. Başvuru yazısında 'AİHM'in kararından çok Türkiye toplumunun vicdani kararını önemsediğini' dile getiren Dink'in bu başvurusu 19 Ocak 2007'de Pelitlispor'un en hızlı koşan topçusu Ogün Samast tarafından öğlen saatlerinde gazetesinin önünde katledilmesinden sonra sonuçlanabildi.
KARAKOLDA BAŞLAYAN DESTEK TRİBÜNLERE YAYILDI
Dink'i katledilmesinden sonra güvenlik güçleri yakalanan zanlıyla fotoğraf çektirmek için yarış içerisine girerken, tribünlerden de 'Hepimiz Ogün'üz' sloganlarıyla cinayete destek veriliyordu. Bu destek 2 Temmuz 2007'de açılan dava sonrasında tutuklu sanıkların mahkemeye 'Ya sev, ya terk et' etiketli ring araçlarıyla da, dava sürecinde ortaya çıkarılanlarda da kendisini iyiden iyiye gösteriyordu. Cinayetten bir yıl sonra Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun yürüttüğü inceleme sonucunda hazırlanan raporda; Dink cinayetinde görevlerini ihmal ettikleri gerekçesiyle Trabzon Emniyet, Trabzon Jandarma ve İstanbul Emniyeti'ndeki sorumlular hakkında soruşturma başlatılması tavsiyesinde bulunuldu, fakat İçişleri Bakanlığı bu tavsiyeye uymayarak, soruşturma izni vermedi. İlk günden bu güne getirilen engellerle bir türlü genişletilemeyen davada 13. duruşmaya gelindiğinde Kafes Eylem Planı dâhil ortaya çıkarılan tüm ilişkilere rağmen sanıkların birer birer tahliye edilmesi nedeniyle tutuklu yargılanan sadece Ogün Samast, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal olmak üzere sadece üç kişi kaldı. Bu sayı 15. duruşmaya gelindiğinde 6008 sayılı "Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 8. maddesiyle, CMK'nın 250. Maddesinin 4. bendine eklenen fıkradaki hüküm gereği Samast'ın suç tarihinde 18 yaşından küçük olmasını göz önüne alan mahkeme heyeti, Samast hakkındaki dava dosyasında görevsizlik kararı vererek dosyayı İstanbul nöbetçi Çocuk Ağır Ceza Mahkemesine göndermesi nedeniyle 2'ye düştü.
TÜRKİYE YARGI PRATİĞİ MAHKÛM OLDU
Yargılama bu şekilde devam ederken, Dink'in ölümünden önce TCK 301'den mahkûmiyetine ilişkin yaptığı 'düşünce özgürlüğü' başvurusu ve ölümünden sonra yakınları tarafından yapılan 'yaşam hakkı' başvurularını birleştiren AİHM, Türkiye'nin ''hak etmişti'' sonucu çıkan skandal yaratan savunmasına rağmen verdiği kararla, Türkiye'yi 14 Eylül'de mahkûm etti. Dink cinayetinde Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 2,10 ve 13. maddelerini ihlal ettiğine sonucuna varan mahkeme, 133 bin 595 Euro tazminat cezası verdi. Avrupa'dan bu karar gelirken, iç hukukta 4 yıldır devam eden yargılama sürecini ve Dink'in katledilmesi sürecinde sorumluluğunu yerine getirmediği gerekçesiyle Türkiye'yi cezaya çarptıran AHİM kararını Dink'in avukatı Fethiye Çetin şöyle değerlendiriyor.
'SANIKLARIN ARKALARINDAKİ GÜCE ULAŞILAMADI'
Türkiye'deki sürecin ikiye ayrıldığını ve bunlardan ilkinin Ogün Samast ve çevresinin yargılandığı ceza davası olduğunu aktaran Av. Çetin, bu davanın üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen hiçbir ilerleme olmadığını söyledi. Çetin, söz konusu sanıkların eldeki pek çok deliller suçlu olduğunun gayet açık olduğunun bilinmekle birlikte önemli olan noktanın bu kişilerin arkasındaki güç olduğunun altını çizdi. "Bunun ortaya çıkarılmasında bu güne kadar hiçbir ilerleme olmadı. Bizim talebimiz doğrultusunda mahkeme pek çok kuruma yazı yazdı, fakat bu kurumlardan cinayetin arka planını ortaya çıkaracak işe yarayan bilgiler gelmedi. Cevap verilmedi ya da verilmiyormuş gibi yapıldı, ama asla cevap gelmedi" diyen Çetin, mahkemenin de çok fazla üzerinde durmadığı bu taleplerin biraz da kendilerinin ve kamuoyunun baskısıyla yapılabildiğini kaydetti. Dink cinayetinin ikinci bölümü olarak ise cinayeti bildikleri halde harekete geçmeyen kamu görevlilerin yargılanmasına ilişkin açılan dava olduğunu kaydeden Çetin, bu davanın ana dava ile birleştirilmesi konusundaki tüm taleplerinin de hiçbir zaman kabul görmediğini de ekledi. Bu nedenle de davanın sadece Ogün Samast ve onun Pelitli'deki yakın çevresiyle kilitlendiğine işaret eden Çetin, "Onun dışında herhangi bir açılım olmadı. Ne yapıp, ettiysek örülen bu sınırları açamadık. Kamu görevlilerin (jandarma görevlileri) yargılanması konusunda da Trabzon'da yürüyen hiçbir dava açılmadı. Trabzon'da yürüyen bu davada oradaki görev ihmali son derece önemli, ciddi ve kasıtlı olmasına rağmen, basit bir görevi ihmal davasıyla yargılanıyorlar" ifadeleriyle yargılamaya olan isyanını dile getirdi.
RAKEL DİNK'TEN PRANGALI YARGIYA İSYAN
Katledilmesinden hemen sonra Sevgilisi Dink'e yazdığı mektubunda "Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şeyin yapılamayacağını" ve "Adalet mülkün temeli ise ben bu temeli arıyorum. Türkiye'nin bu temele oturmasını istiyorum. Ezberde değil yaşamlarda, söylemlerde görmek istiyorum. Dolayısı ile görevli ve sorumlu olanların hepsinin 'Eşini, vatandaşımızı koruyamadık, korumak istemedik, bile bile suç işledik, özür diliyoruz' demelerini talep ediyorum" diyerek beklentisini kelimelerle ifade eden eşi Rakel Dink'in en son görülen 15. duruşma sonrasında kullandığı şu cümle skandallara sahne olmasına rağmen sonuçsuz kalan davanın özeti gibi aslında: "Adalet kanunlarla prangalara vurulmuş. Hâkimler de uyguluyorlar."
Daha önce yaptıklar başvuru ile Türkiye'yi mahkum ettiren Dink Ailesi, AİHM kararı doğrultusunda cinayette ihmali bulunan dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler, eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve eski Trabzon Jandarma Komutanı Ali Öz'ün de aralarında bulunduğu 31 kişinin yargılanması için dün yeniden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvuruda bulunarak, bir an önce soruşturma başlatılması yönündeki taleplerini yineledi.
4 YILDIR HRANT YOK…
Dink cinayeti üzerine ortaya koyduğu bilgi, belge ve yazdığı kitaplarla hakkında davalar açılan ve yargılanan Gazeteci Nedim Şener de, bugüne kadar yargılamada herhangi bir somut sonuca ulaşılamamasının Türkiye siyasetinde ve yargı pratiğinde durduğunu yeri değerlendirdi. Yargının bugüne kadar AİHM kararına kadar bu işi uyuttuğunu, fakat bu kararın ardından davanın eskisi gibi seyredemeyeceğini ve somut gelişmelere tanık olacaklarını dile getiren Şener, "Artık mızrak çuvala sığmıyor. Bu cinayetin üstünü kimse örtemez. Birçok devlet görevlisinin yargılandığını göreceğiz. Bugüne kadar olanları devletin refleksi olarak görebiliriz. Ama iki yıldır yaşadığımız dava ve tartışma süreci polisinden jandarmasına, MİT'çisinden siyasetçisine herkesin sorumluluğunu ortaya çıkardı" diye konuştu.
MESAJ: TALAT PAŞA
Şener, cinayetin planlanması ve işlenmesi sürecinde açığa çıkan asker ve polis koalisyonunun, cinayetin ardından okkanın altına kimin gideceği noktasında çatışmaya dönüştüğünün de altını çizdi. Şayet bazı gerçeklerin ortaya çıkmaması durumunda böyle bir çatışmaya şahit olmayacaklarını ve gayet güzel faili meçhul ya da Santoro dosyası gibi ellerinde saptırılmış bir dosya olacağını kaydeden Şener, cinayet ile aslında bir mesaj mı verilmek istendi şeklindeki sorumuza ise, "O dönemi inceleyin, azılık meselesine devlet ve onun taşeronlarının sokaklara sergilere uzanan tepkilerini hatırlayın. Misyonerlik konusunun nasıl değerlendirildiğine bakın. Hrant Dink'in nasıl hedef yapıldığını görün ve cinayetin tıpkı Talat Paşa cinayetinin rövanşı gibi planlandığını yanına koyun mesaj olup olmadığını görürsünüz" yanıtını verdi.
TEK KİŞİLİK BİR SOYKIRIM
Şener, Türkiye'nin Dink cinayetini aydınlatmaması durumunda "Tek kişilik bir soykırım" suçlusu muamelesi göreceğini de kaydetti. Şener, bunun nedenini ise şu sözlerle ifade etti: "Çünkü Hrant Dink'in yargılanması ve öldürülmesi sürecinde siyasetin ve devlet görevlilerinin ihmalleri ile medyanı etkisi büyüktür. Ancak devlet görevlilerinin tamamı görevleri başında ve hiçbirisi bugüne kadar yargı önüne çıkarılmadı. Devlet bir tek beni ve cinayeti işleyenleri yargılayabildi. Ama çok ama çok kısa süre sonra gelişmeler olabilir. Bazı soruşturmalar yeniden başlayabilir. Bunlar olmazsa, Türkiye adaletsizliğin egemen olduğu ve nefes alınmayacak bir ülke olur. Hepimiz boğuluruz. Hepimiz..."

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar PolitiKARS.com tarafından onaylanmamaktadır.