12 Eylül'ün Mağduru TÖB-DER Canlanıyor!
12 Eylül darbesinden sonra kapatılan, üyeleri hapsedilen öğretmen örgütlenmesi TÖB-DER canlanıyor.
A+A-
12 Eylül darbesinden sonra kapatılan, üyeleri hapsedilen öğretmen örgütlenmesi TÖB-DER canlanıyor. AKP dahil ziyaret ettikleri siyasi partilerden destek sözü alan eski TÖB-DER yöneticileri sıkıyönetimde el konulan mallarını geri istiyor.
12 Eylül askeri rejiminin kapattığı sivil toplum örgütlerinden, Türkiyenin gelmiş geçmiş en büyük öğretmen örgütlenmesi TÖB-DER, küllerinden doğmaya çalışıyor. 1980de kapatıldığında ülkedeki toplam 360 bin öğretmenden 200 binini örgütleyen TÖB-DERliler, ölmedik, hayattayız diyerek sıkıyönetim döneminde el konan mallarını geri almak ve 12 Eylül ile hesaplaşmak için yeniden meydana çıkıyor.
12 Mart 1971 Muhtırasından sonra kurulan TÖB-DER, 31 yıl aradan sonra tekrar alanlara çıkıyor. Darbe döneminde içeri alınarak ortalama 5 yıl hapis yatan TÖB-DER Genel Başkan Yardımcısı İsmet Yalçınkaya, TÖB-DER Genel Sekreter Yardımcısı Seyfettin Bican ve Ankara Şube Başkanı Tahsin Doğan elbirliğiyle örgütü diriltmeye çalışıyor.
YAŞLANDIK AMA DİRİ KALDIK
Derneği yeniden faaliyete geçirmek ve darbe döneminde el konan mallarını geri almak isteyen TÖB-DERliler, En genç üyemiz şu anda 50 yaşında. Ancak yaşadıklarımız bizi diri tuttu diyorlar. Yalçınkaya, Bican ve Doğan ile öğretmen örgütlenmesinin darbe dönemine kadar gelişimi cezaevi günlerinden çocuklarının yaşadığı travmalara kadar pek çok konuda sohbet ettik. İlk sorularımızı eski TÖB-DER Genel Başkan Yardımcısı İsmet Yalçınkaya yanıtladı:
TÖB-DERİN HİKÂYESİ NEDİR?
Her askeri darbe, en büyük tahribatı öğretmen örgütlenmelerine yaptı. 1965te kurulan Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) 12 Mart Muhtırası sırasında kapatıldı, yöneticileri yargılandı, uzun süre hapishanede kaldılar... Dışarıda kalan TÖSlüler, 3 Eylül 1971de TÖB-DERi kurdu. 1980 darbesinden sonra TÖB-DER kapatıldı ve yöneticileri tutuklandı. Ben o zaman derneğin genel başkan yardımcısıydım, 30lu yaşlardaydım ve tutuklananlardan biriydim.
NEYLE SUÇLANIYORDUNUZ?
Dönemin İçişleri Bakanı Biz solcuların nefesini bile dinliyoruz diyordu, öyleydi de. Her eylemimiz, basın açıklamamız sıkı denetimden geçiyordu. Bazıları mahkemeye düşüyordu, bazılarına takipsizlik kararı veriliyordu. Tüm bu dosyaları sıkıyönetim döneminde birleştirdiler, yeni dava açtılar. Kenan Evren her gittiği mitingde en başta TÖB-DERi suçluyordu. Evren bizi suçlarken, mahkeme devam ediyordu. Bunun etkisiyle, diğer davalar yıllarca sürerken, TÖB-DERin davası 1.5 yıl içinde sonuçlandı. Sivil mahkemenin beraat ettirdiği dosyaya askeri mahkeme 4-9 yıl veriyordu.
TÖB-DERin yeniden faaliyete geçebilmesi için bir girişimde bulundunuz mu?
Sivil mahkemenin beraat kararının ardından 9 yıl olan cezalarımızı 5er yıl yatarak biz de çıktık. 1991 geldi. TCKnın 141 ve 142. maddeleri kalktı. Bunun üzerine, Cezalarımızı kaldırın, TÖB-DERi de açalım dedik. Cezalarımız kalktı, tekrar öğretmen olduk. Ancak TÖB-DERe verilen ceza kaldı, kapatma sürdü. Yargıya başvurduk, Açamazsınız dedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gittik, Türkiye, bu sözleşmeye 1987de imza attı, öncesine biz bakmayız dendi. Şimdi bir yol haritası çiziyoruz. TÖB-DERin kapatıldığını kabul etmiyoruz. Fiilen açılması gerekir, ama devlet bunu savsaklıyor. Çünkü TÖB-DERin açılması, 12 Eylül hukukuyla hesaplaşmak demek. Demokrasinin yeşermesini istiyorsak, 12 Eylülle kesinlikle yüzleşmemiz gerek.
AKP SICAK BAKIYOR
Zorunlu uykunuzdan uyanmak için harekete geçtiniz. Bunun için destek arayışına girdiniz mi?
Tüm parti gruplarını ziyaret ettik, hepsi sıcak yaklaştı. Hatta AKP, hepsinden sıcaktı. TÖB-DERi hiç kapatılmamış gibi açacağız ve Genel Kurulumuzu yapacağız. Devlet nasıl karşılayacak, bilmiyoruz. Bir ay içerisinde basın açıklamasıyla biz canlandık diyeceğiz. Valiliğe de bir dilekçeyle, Biz TÖB-DERiz, adresimiz şudur diyeceğiz. Sonra da kongremizi yapıp, yeni yönetimi belirleyeceğiz. Sonra tepkilere bakacağız. TÖB-DERi fiilen açar açmaz, mal talebinde bulunacağız. Şu anda mallarını geri alamayan ve açılamayan tek dernek, kuruluş, örgüt, TÖB-DER. Mallarımızın rayiç bedelini bilmiyoruz. Bir de 30 yıldır yasal faizi var... Sonuçta 1980den bu tarafa öğretmenlerin alınteri, göz nuru yani bizzat tuğla tuğla üstüne koyduğu, binalarının yapımında çalıştığı bütün malvarlığımızı devlet gasp etti.
Bizim davamız çok önce bitti, DİSK davasına da ceza verdiler ama Yargıtaydayken 141 ve 142nci maddeler kalktı ve otomatikman dava da ortadan kalkınca, DİSK mallarının da parasını geri aldı. Biz ise darbenin günah keçisiydik. Oysa o dönem, bizim 650 şubemizin de 650si sıkıyönetim tarafından arandı. Bir çakı bile bulunamadı.
DARBENİN EN BÜYÜK TAHRİBATI
1980 öncesinde yaklaşık 3.5 milyon sendikalı işçi vardı, nüfus 42 milyondu. Bugün nüfus 82 milyon, sendikalı işçi 1 milyon bile değil. Halbuki 6 milyona yakın sendikalı işçi olmalı. 12 Eylül tahribatı en büyük darbeyi örgütlenmeye vurmuştur.
12 EYLÜLÜN ÖĞRETMENE YAPTIĞI İŞKENCE
TÖB-DERin üyeleri örgütlerine yeniden kavuşmak için harekete geçti. Bu aynı zamanda yaşadıkları işkence, uğradıkları haksızlıkla bir hesaplaşma...
İÇERİYE ALINDIĞINIZDA KAÇ YAŞLARINDAYDINIZ?
İsmet Yalçınkaya: 1963te Harp Okulundan atılan öğrencilerden biriyim. Cuntanın içindeydim, cuntanın kazığını yedim. Darbe sırasında 30lu yaşlardaydık. Bizlere 1980-1990 arasını yaşatmadılar. Benim oğlum 1980 doğumlu. İçerde yatarken, o beni hep askerde biliyordu. Şimdi vicdani retçi. O nedenle İsveçte yaşıyor.
Tahsin Doğan: Benim iki kızım var. Büyük olanın adı Devrim, küçük olanınki Deniz. Denizlerin idam kararı verilince doğmuştu, 72 Nisanında. Ben içerideyken bana mektup yazıyorlardı, adlarını yazmıyorlardı. Kızı, küçük kızı diye imza atıyorlardı. Çünkü adlarından korkuyorlardı.
İÇERİDE SİZE NASIL DAVRANDILAR?
İsmet Yalçınkaya: Her gün dayak, her gün işkence. Sabahleyin, kapılara güm güm vurup ilk travmayı yaşatıyorlardı. Sayım sırasında sesin yüksek çıktı, az çıktı, dayak...
İstiklal Marşının işkence olarak kullanıldığı tek yer belki de hapishaneydi. Oku diyorlardı, şaşırdın ye dayağı, tekleyince bile dayağı yiyorduk.
Seyfettin Bican: Koğuşlarda karşı görüşlülerle birlikte kalıyorduk. Kaynaştır, barıştır politikaları vardı. 96 kişilik koğuşumuz küçücüktü, ranzalar arasında boşluk yoktu.
İsmet Yalçınkaya: Tuvalete gidip geldiğinde yerin hemen doluyordu. Sıraya diziliveriyorduk, dayaktan sonra son sıraya giriyorduk, bir zaman sonra dayak atanın eli kalkamaz hale geliyordu. Gülümseyerek insan kalmaya çalıştık.
MALVARLIĞI: KÖŞK, EV, ARSA
TÖB-DERin malvarlığından bazıları şöyle: Burgazadada bir Rumun bağışladığı köşk (Şu anda öğretmenevi olarak kullanılıyor.) Bartında 3 katlı bina. (Öğretmenevi oldu.) Denizlide Mustafa Gazalcının amelelik yaparak inşa ettiği bina, (Turizm il müdürlüğü oldu) Artvin-Şavşatta bir bina. Bilecikte bina, (Öğretmenevi olarak kullanılıyor.) Bursa-Yenişehirdeki bina. (Şimdi öğretmenevi olarak kullanılıyor.) Bursa-İnegöldeki tarla. Çanakkale-Lapsekideki arsa. Edirne-Meriçteki bina, (Öğretmenevi olarak tahsis edildi.)Kayseride iki katlı bina... Kırklareli-Vize üç katlı avlulu bir ev...
HABERE YORUM KAT